Rüyalar
- Ayşegül Çallı
- 21 Oca 2022
- 2 dakikada okunur

Bugünün konusu rüyalar.
Hepimiz rüyanın ne olduğunu biliyoruz aslında fakat anlamlandırmakta zorluk çekiyoruz.
Hepimiz en azından bir kere rüya görmüşüzdür ve bir tane rüyayı da sabah uyanınca hatırlamışızdır.
Bazılarımız rüyalarını daha net hatırlar, olay örgüsü, renkler ve detaylarla. Bazılarımız bir gecede gördüğü birden fazla rüyayı hatırlar. Bazılarımız rüya gördüğünü fark edip, rüya içinde rüyaya müdahale eder.
Anlayacağınız rüyayla yaşadığımız durumlar da bizler kadar çeşitlilik gösteriyor.
Peki bu rüyalar nereden geliyor?
Neden hatırlamıyoruz? Tam olarak neler oluyor?
Herkes rüya görüyor ama herkes bu konuya eğilmiyor.
Biraz daha yakından bakalım.
Bizler uyanıkken bilinç uyanık, zihin aktiviteleri yoğun. Planlayan, düşünen, problem çözmeye yönelik bir süreç işliyor beyinde.
Bizler uykuya daldığımızda bilinçli -düşünen beyin- ortalıktan çekiliyor, meydan bilinçaltına* kalıyor. Yani uykuda olmadığımız zamanların tam tersi.
Düşünen beyin- bilinçli halimiz neden sonuç ilişkisiyle çalışıyor, mantık yürütmek onun işi.
Bilinçaltı kolektif bilinçaltından gelen insanlığın mirasından, mitlerden, ritlerden besleniyor ve sembol diliyle çalışıyor.
İşte bu nedenle ne zaman bir rüyayı bilinçli zihinle neden sonuç ilişkisine bağlamaya çalışsak ve sembolizm kontekstinden çıkartırsak o zaman elimizde kalıyor. Anlamsızlaşıyor.
Rüyalar, bilinçaltının alanı. Bu bölge anamnesis- çağrışım yoluyla kolektif bilinçle bağlantı kurduğumuz alan. Çağrışımlar, semboller, mitler, mitoloji tamamı insanlığın müthiş hazinesi kolektif bilinçaltını anlatıyor bize hikayelerinin alt katmanlarında. Bu nedenle birçok farklı coğrafyada birbirinden habersiz olan toplumlar benzer öğretileri farklı isimlerle, benzer sembolleri benzer anlamlar yükleyerek kullanıyor.
Bu bilgiler nereden geliyor?
Ortak mirasımızdan.
Aslında hepimiz birbirimize bağlıyız kolektif alanda, buna da strings teorisi deniyor. Kuantum alanda ise uzay zaman kumaşına her varlığın titreşimiyle kattığı etkinin aktarımı olarak düşünebilirsiniz.
Şimdi rüyalara geri dönelim.
Rüyalarda görülen şekiller, renkler gibi her detayın bir anlamı var aslında. İşi karıştıran şeyse bu anlamların herkes için aynı olmayışı. Bu nedenle maalesef rüya tabirleri dediğimiz rüya sözlükleri herkes için geçerli olmuyor.
Peki ne yapalım nereden başlayalım?
Size tavsiyem rüyalarınızı yazarak başlamanız. Yatak başında bir kağıt kalem bulundurun. Sabah uyanıp gözünüzü açtığınızda dışarıdaki uyaranlarla gözleri buluşturmadan evvel kağıt kalemle buluşun ve rüyaya dair hatırınızda kalan her şeyi kağıda aktarın. Yazarken detaylara önem verin ve duyulardan gelen bilgilere. Mesela rüyada belirgin bir his var mıydı? Belirli bir koku, tat, ses? Peki bir duygu? Belki birbirine dönüşen duygular? Her ne kaldıysa akılda tamamını akıtın kağıda ve notları bir kenara koyun.
Bu sembolleri yorumlamanın yolu ise orada gördüğünüz şeylerin sizin için ifadesinin ne olduğuna bakmak. Mesela rüyada kırmızı bir top gördünüz. Bu size bir çağrışım yapıyor olabilir mi? Sizi sizin içinizdeki bir bilgiyle buluşturuyor olabilir mi?
Rüyanın tabirini dışarıda aramıyoruz, içeride arıyoruz. Kendimize soruyoruz, kendi algılama ve çağrışım biçimlerimizden, kendi kutsalımızdan çekip çıkartıyoruz o anlamı.
Burada sembolizmden nasıl faydalanıyoruz?
Kendi içimizden çıkaramadığımız anlamlarda o sembolün ifadesine, anlamlarına bakabiliriz. Örneğin bir tavuskuşu, hem güzelliği hem zerafeti hem de korumayı temsil eder. Peki bu anlamları nereden bileceğiz? Mitlerden, masallardan, kozmogoni hikayelerinden. Yani ortak mirasımızdan.
*Bilimsel açıklaması için nörobiyoloji ve beyin dalga boylarına bir göz atabilirsiniz.






Yorumlar