top of page

Yoga & Meditasyon & Nefes

  • Yazarın fotoğrafı: Ayşegül Çallı
    Ayşegül Çallı
  • 16 Ara 2021
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 Ara 2021

Kimi zaman yeryüzünü hissetmem yürürken, zihnimde fikirler veya olaylar içinde kaybolmuşumdur, her şey tepede zihnimde toplanmıştır, ayaklarım kendiliğinden yürür, bazen de bu hal fazla gelir topraklanmam gerekir, kök salmam. Bile isteye fark ederek basmam, bastığım yüzeyi tanımam gerekir, tepelerde birikenleri ayaklarımla dünyaya bırakmalı, topraklanmalı ve köklenmeliyimdir.


Yeniden varlığımı -doğuştan edindiğim hak olan- var olmayı hatırlamalı, ayaklarımı sımsıkı basmalıyım yeryüzüne. Çünkü ben varım, bu bedenle, bu isimle, bu gerçeklikte varım. Ne evrenle ilişki kurmadan var olabilirim ben kendi içimde, ne de kalbimle.


Ayaklarımla köklendikten, topraklandıktan, ağaca, çimene, toprağa, böceğe, kediye karıştıktan sonra kalbim girer sıraya. Kendiliğinden atan göğüs kafesimin içinde. Al sana varlığın bir manifestosu daha, kendinden her şüphe ettiğinde, varlığını ve gerçekliğini, durduğun yeri her sorguladığında göğsünde atan kalbine bak, hayatı, çabayı ve çabasızlığı hatırla. Kendiliğinden çabasızca birbirini takip eden kalp ritimlerini dinle, duyamazsan elini nabzına koy, tam damarının üzerine, kalbin attıkça damarlarına pompalanan kanı fark et.


Varsın, hep varsın, kalbin attığı sürece sen de herkes gibi buradasın.

Ve nefes, aynı kalbin gibi bedeninde kendiliğinden akıp giden nefesin var.

Bir de, evrenden soluduğun hava, evrene bıraktığın nefesin var, o bıraktığından bir parçayı bir başkası solurken, senin payına da düşüyor bir başkasının bıraktığından bir lokma.


Şimdi söyle canım kardeşim ne için kavga edip kalp kırarız? Soluduğumuz aynı hava, bastığımız hiç birimize ait olmayan, sadece kendi kendine ait olan toprak, biz üzerine tellerle sınırlar çizsek de kimi kandırırız, hepimiz ölülerimizi bu toprağa emanet edip, onların da birbirine aynı nefeslerimiz gibi karıştığını görmüyor muyuz? Hepimiz aynı gökyüzünün altında, aynı dünyayı paylaşan ve kendi gel gitleri içinde temelde kendi iyiliğini isteyen ruhlar değil miyiz?


Aslında her şey o kadar bağlı ki birbiriyle.

Bazen çok öfke, çok telaş, çok kaygı, çok endişe yükselir içimde, her şey çoğalır, duygular yoğunlaşır öyle bir hal alır ki bu yoğunluk beni başka yerlere taşır. Bazen var olmak istemem, bazen görülmek istemem, bazen de sadece o yoğun duygunun içinde kavrulmak isterim, bazen düştüğüm kuyuyu ve dipleri severim, bazen çektiğim acılar zevk verir, çünkü bilirim oraları, melankoli, acıyla yoğrulmak, kendine acımanın ayrı bir hazzı olabilir bazen. Bilir misiniz? Hiç yolunuz buralara düştü mü?


İşte yine kör kuyulardaysam ve artık yeterince kaldığıma kendimi ikna edip çıkma isteği geldiyse, ilk aradığım şey varlığımdır, var olduğumu yeniden bilmek, görmek, hissetmek isterim. Varlığımın en görünür, elle tutulur, ulaşılması en kolay hali bedenimdir. Bedenimi duyumsamak bana varlığımı hissettirir, içinde yaşadığım bedeni gözlemlemek beni ana getirir.

Hayatımın merkezine oturan o yükselen ve beni ele geçiren duyguyu merkezden alır, oraya kendimi koyarım o zaman. Böyle anlarda yürümek, dokunmak, ağaca sarılmak, kedimi mıncıklamak, yoga yapmak hep çok iyi gelir.

Yoga köklendirir, topraklar çünkü bedeninle bağ kurar, bedenin üstünden hisleri gözlemlersin. Yapılan hareketler her ne ise asıl olan nasıl bir form aldığın, nasıl gözüktüğün değil, içeriden bir gözle senin bu forma nasıl dönüşüp içinde nasıl kaldığındır.

Bedendeki hisleri duyumsamak, o görünmeyen bilinmeyen ama hep hissedilen alanlara beden üzerinden de yolculuk edebilmektir. Bu yüzden yoga benim için kutsal.

Bütün bu araştırmalar aslında yeniden var olduğunu hissetmek içindir. Bazen yoganın üzerine bazen de öncesinde meditasyon yaparım. Her zaman hissi değişip dönüşse de hep ortak bir yan var benim deneyimlerimde.


Kendi elimden tutma hissi.


İster bedenle çalışayım, istersem sadece oturup meditasyon yapayım, hep kendi elimden tutmuş ve kendimi sahiplenmiş hissederim.

Bu bana bazen bütünlük hissi getirir, bütünlük hissi birliği, birlik içindeki tekliğimi ama ne kadar da her şey ve herkesle bağlantıda olduğumu hatırlatır. Bazen de bazı gördüklerimi sahiplenmek istemem her ne kadar bana ait olsalar da onlar paspasın altında ya da kapının dışında bırakmak isterim. Unuturum insan olduğumu ve tüm duyguları barındırabileceğimi. O zaman kapının önüne koymaya çalıştığım parçama bakarım, önüme alırım bazen sadece bakabilirim, ismini telaffuz edemem, bazen ağır gelir, karnımı ağrıtır, bazen gözlerimden yaşlar süzülür. Bazen sadece kabul eder, bazense sarar sarmalar, bilerek ve isteyerek yeniden kendime katarım.

İşte bu yüzden meditasyon yaparım, olanı gözlemlemek, yargısızca bakmak için. Olanı gözlemlerken çalışan zihnimi de gözlemlerim. Zihnimin bana sunduklarına bakarım, önüme serdiği menüye ve menüde yer alan bahanelere yer yer de savunmalara. Zihnini gözlemlemek, zihnin değil kalbinin seni yönetmesine izin vermektir.

Zihin kurgulamak, tasarlamak, planlamak gibi hayatına değer katacak hallerde kullanmak için var.

Kalp ise var olmak, kalben bilmek için.

Ben kendi çıkmazlarımdan, kırılmayan döngülerimden bu yollarla çıkmayı deniyorum, çıkmayı denerken bunları deneyimliyorum.

Kendime yolculuğum da böyle böyle devam ediyor.

Sevgiyle,

Ayşegül




Yorumlar


Yazı: Blog2 Post
bottom of page